15 Ağustos 2014 Cuma

Kalanların Ardından

Bazı kahramanlar masallarda can bulur, bazı kahramanlarsa kendi masalını kendi yaratır...
Hayat zevk-ü sefa içinde yaşanılan ıslak bir oyundu. Kartlar açık seçik dağıtılırdı iki oyuncuya, elimiz bazen üç alırdı, bazense sekiz.
Tenler ıslak olurdu kuzey yarımkürenin çorak iklimlerinde, tenler kabarır, tenler şişerdi üzerinde hayat sürülen ovaların düzlüğüne nispet yaparcasına. Ve tenler yorulurdu gülen yüzlerin arkasındaki -sırlara ermeye vakıf olanların bildiği- karanlık dehlizlerde.
beni bırakın, şimdi biraz kendime lâzımım
birkaç gün, birkaç yıl, birkaç ayçiçeği
beni unutun, yok sayın, öldü bilin.
kuş kendine, balık kendine, ağaç kendine
lâzımdır, be neden olmayayım! (*)
Mutlak bir hayatta muğlak mecralarda iz sürerdi ademoğlu, ademkızı. Kays Leyla'sını arardı belki, belki de ab-ı hayatı. Yorardı her bir adım günden güne ve her bir insan iz bırakırdı bir diğerinde.

kaç yıl geçti, kaç yaprak düştü
neler oldu, neler oldu, neler öldü
yüzümde kaç ev, kaç sıradağ yıkıldı
kaç uçak düştü, kaç uzun ırmak kurudu,
hepsinin yüzümde izi kaldı! (*)
Hayat yoruyordu biliyorum; bendeki seni, sendeki beni aramaya mecal bırakmayacak kadar üstelik. Renklere yoruyordu insan karşısındakini. Sarı diyorsa güneş doğuyordu sanki, kırmızıysa aşık oluyordu, yeşilse ferahlıyordu. Ama her koşuşturmanın ardından nefesi kesiliyor, boğazını görünmez eller sıkıyor ve teni morarıyordu.

görmek istiyorum, aynanın önünden çekilin.
bu, benim otuzuncu kilometre taşımdır,
yarıya inen otuzuncu bayrağım!
kayalarımın oyulması, heykelimin solması,
yüzümden bahar alfabesinin kaybolmasıdır!
kaç yaprak kaldı rüzgârlı dallarımda
kaç notam kaldı göğe savrulacak,
bilmek istiyorum, aynanın önünden çekilin.(*)
Hayat kendi yarattığımız masaldı ve biz içinde beceriksiz kahramanlar. Dere tepe düz gidip, altı ay bir güz gidip de bir arpa boyu yol alamıyorduk. Don Kişot'un yeldeğirmenlerine saldırmasına gülüp, ağlanacak halimize gülenlere bir anlam veremediğimiz bir masal.
Atılan her adım daha da yoruyordu ve insanlar buna yaş'lanmak diyordu; tıpkı kulak arkamızın bikrinin izale edilmesine "tecrübe" dedikleri gibi.
Masallar sona eriyordu, içinde sonsuza değin yaşayacak kahramanları ve kendilerine özgü renkleriyle birlikte.

beni bırakın, artık biraz kendime lâzımım
birkaç gün, birkaç yıl, birkaç ayçiçeği
beni unutun, yok sayın, öldü bilin.(*)
*Şiir: Fikret Demirağ - Kendimle Bir Hesaplaşma

2 yorum:

  1. "Gaibin içinde yerleşik bir adem-i sırf ise varlığı, en azından hayal edebilecek kadar doyduğuma sevinirim…"

    YanıtlaSil
  2. ...
    ki elden fazlası da gelmez.
    Vakitlerden bir vakit olmuştur ve beyhudedir "keşke"ler.

    YanıtlaSil

Bir göz atayım hele neler neler yazmışsın