18 Şubat 2015 Çarşamba

Ölüm

Part I

Herşey bir rüyayla başladı.
Kurgu o kadar mükemmeldi ki...
Yanına gittiğim ilk kişi "İyi adamdı rahmetli" diyordu. Kafamda bir dolu soru işaretiyle bir başkasının yanına gittim. Uzun uzun konuştuk. "Severdim kendisini" dedi. "Genç yaşta gitti rahmetli".
Yapbozun parçaları gibi her konuştuğumdan bir parça topluyor ve sonuca ulaşmaya çabalıyordum.
Tabutu musalla taşına koydular, peşisıra bir kalabalık.
"Nasıl bilirdiniz ?" diye sordu imam, hep bir ağızdan "iyi bilirdik" dedik. Kimdi, neyin nesiydi bilmiyordum aslında. Tek bildiğim eğer cenazesindeysem bir yakınım olduğu gerçeğiydi ve yakınımsa "iyi" bileceğim kadar iltimas hakkı vardı.
Tabut omuzlarda taşınırken konuşmalara kulak kabartmaya çalıştım. 
"İyi çocuktu Pantolon Balığı diyordu birisi".
"Nasıl lan ?" dedim. Şaka yapmıyordu adam, ciddiydi. Sonra tüm konuşmalar -sesler yükselerek- kulağıma çalınmaya başladı. Ölmüştüm ve tabutumun peşisıra yürüyordum. Dokunmaya, konuşmaya çalıştığım kimse beni görmüyor ve duymuyordu.
Mezara koydular, biraz toprak vesaire.
İnsanlar dağılırken derin bir nefes çekerek uyandım.

Part II

Sıradan bir günde sıradan bir dalış olacağını düşünmüştüm oysa ki.
Dalış elbisesi, patik, eldiven, maske vs vs vs...Tümünü kuşanıp salıverdim kendimi denize.
Umduğumun aksine görüş iyi değildi. Nefeslenip aşağı iniyor ve etrafımı inceliyorken bir karaltı belirdi ilkin. büyüdü ve büyüdü. Aramızda 2 metrelik bir mesafe kalınca ne olduğunu idrak ettim: Köpekbalığı.
Korkmadım ! 
(Korkulacak birşey de yoktu üstelik. İşim gereği yabancı olmadığım bir canlı ve bizim denizlerimizde insana ilişecek bir türü de yok. Üstelik sonraki iki dalışımda, daha net bir görüşün olduğu zaman, arkadaşla yine burun buruna geldik.)
Mesela korkmak, çekinmek değildi. Ama bir dişiyle bile kan kaybından öldürecek bir canlı ile dipdibe olmak.
Çağrışım gecikmedi bünyemde: Ölüm. Dibimde kol geziyordu.

Part III

Arabayla sakince ilerliyordum. İlkin yol kenarındaki bir adamın "yavaşla" anlamında el kol hareketi yaptığını görüp önemsemedim. Sonrasında yolun benim bulunduğum kesiminde araç yoğunluğu arttı ve bingo.
Önümdeki araçlardan dolayı neredeyse durmak zorunda kaldığım noktada, yolun karşı kenarında kalabalık. Yolda ise ne olduğunu çözemediğim birşey ve bolca kan.
Çözmem birkaç saniyemi aldı, polis yerdeki o şeyin ayaklarından tutup kenara doğru çekerken.
Yarım bir adam ve diğer yarısı paramparça asfaltın üzerinde.
Sahne fazlasıyla ağırdı...
Ve çağrışım gecikmedi...
Ölüm...

Ölümden korkan bir adam değilim, nihayetinde birgün olacak. Ama bu düşüncenin bir süredir kafamda olması, attığım her adımda benimle yürümesi fazlasıyla bunaltıcı.
Havalardandır belki, belki de yaş'lanıyoruzdur gün be gün... 

16 Şubat 2015 Pazartesi

Sebepsiz, Edepsiz Bir Komedya...

Kendimi aradığım, bulamadığım nedensiz "keşke"lerin tam ortasındayım.
Hangi yanım ağır basıyor, bilmiyorum.
Hayal miyim gerçek mi ?
Melek mi, şeytan mı ?
Hayat dokunduğum şeylerden mi ibaret, zahiri mi ?
Bilmiyorum.
Ansızın bastıran bir yağmurun ortasında kalmış, çaresiz kimseler gibiyim;
Gün batarken ve gün doğarken...


2 Şubat 2015 Pazartesi

Üçün Biri

"Ne kadar da zevzeksin" dedi biletlerin parasını uzatırken.
Sustum.
"Hala noel babaya ve piyangodan zengin olabileceğine inanan saftirikler varmış be" dedi, sustum.
Sadece pis bir sırıtma.

Ne oldu senin biletler diye sordu?
İş, güç derken unutmuştum." Nasılsa amortiden başka bir bok yoktur" diye iç geçirdim, kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırmış bir it edasıyla. Arama kutucuğuna elimdeki dört biletten ilkinin numaralarını girdim ve enter tuşuna bastım.


Hay amk. O bileti alan eli, elime o eylemi yaptıran beynimi s*keyim.
Nasip bir sonrakine diyerek ikinci biletin rakamlarını girdim. 
"Please next one"
Beni o biletçiye götüren ayaklarımı da s*keyim.
Artık umutlar tükenirken üçüncü biletin numaralarını istemeyerek girdim ve enter tuşuna bastım.
"Kazandınız" yazıyordu. 
"Şaka mı bu ?" diye aklımdan geçirdim. Numarayı 3 kere daha girdim. Yok lan, her seferinde sonucu gözüme gözüme sokuyordu milli piyango: "Kazandın olum, artık milyonersin"
Sol yanımda ekrana kilitlenmiş arkadaşa döndüm. "Zevzek demek ha" dedim, sustu.
4. bilete ne oldu diye düşünenler varsa arkadaşın kıçından ufak bir operasyonla çıkardılar. Onu oraya kim soktu diye düşünen pollyanna'lara tek diyeceğim: "Kıroyum emme para bende".
...
Para bok, hatta paçalardan akıyor.
3 Latin hatun...Fantezinin adı Üçün Biri.
Ancak 3 hatunun biri fazla güzel, diğer ikisi ise sıradan.
Yalancı bir cennetin yaşanacağı gece için her şey hazır. Tekila, büyük bir otel odası vs, 4x5 ölçülerinde bir yatak.
Üçü de göğsünü gere gere dolaşıyor ortalıkta, kıvrımlı kalçalar...Tanrı Latin hatunlarını safi kıçtan ibaret yaratmış diye düşünüyorum.
Utanma kavramı ise kapının diğer tarafında.
O gecenin ana teması "sınırsız zevk".
Ön sevişme kısımlarına takılmıyoruz. Tutan(Ben), tuttuğunu(Onlar) tuttuğu yerde(odanın muhtelif bölgeleri) düsturuyla hareket edeceğimizi güzelce öğretiyorum. Bu öğretiş biraz pahalı olabilir siz fakirler için, bana koymuyor bile :)
Üç kadının biseksüel yaklaşımlarını, içlerindeki lezbiyen dürtülerini harekete geçirmelerini izliyorum ara ara.
Sonrası...
"Hadi" diyorum. Para benim, gece benim, zevk benim. Hatta üç fahişenin bedeni de benim.
Diğer ikisine göre daha güzel olanın gözlerinin ışımasını görüyorum. Kendisini "ilk" olarak seçmemi umuyor.
Gerçekten de ilk olarak onu çağırıyorum.
Oturduğum sandalye de küstahça izliyorum bana yaklaşmasını. Sahte bir zevkle salınarak geliyor, kıçının aldığı şekli biliyorum.
Beni tek seferde içine almak için hamle yaptığında ise elimle durduruyorum onu.
Gözlerine bakıyorum gözlerim kısık, dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme.
"Fuck off" diyorum tereddütsüz.
Anlamıyor ilkin.
Peşin aldığım bedenini o gece odadan siktir ediyorum.
"Biz zenginlerin fantezileri bile bir başka oluyor mirim..."
Şimdi siz bu satırları okurken ben "*m üzerinde fındık kırma" sözünün bir mit olup olmadığını uygulayarak ispatlamaya çalışıyor olacağım.


Hala ikramiye kazanarak milyoner olan birinin dönüpte bloğa yazacağına inanan saftirikler var mı ?
Yine amorti amk.