Ciğerlerine çektiği havayı tuttu bir süre. Soluksuz kaldığında başının ani dönmesinden sadistçe bir zevk alıyordu, gülümsedi ve bıraktı nefesini.
Ardı ardına hızlı birkaç nefes alıp verdi. İyot kokusu hoşuna gidiyordu. Az önce yağan yağmurun ıslattığı Arnavut kaldırımda yürümeye başladı. Dudaklarında sadece kendinin duyacağı ıslıkta "Bir İhtimal Daha Var"dı. Saat 2'yi çoktan geçmişti. Adımlarını hızlandırdıkça kalp ritmi artmaya başladı.
O hızlandığı için mi kalbi hızlı atıyordu, yoksa kalbi hızla çarpmaya başladığı için mi adımlarını hızlandırmıştı ?
Ne önemi vardı ki...
Yüzüne tatlı bir tebessüm yayıldı.
Yolun sonundaki binanın köşesinden döndü, çınar ağacının yanındaki banka oturdu.
"Kadın" diye bağırdı. "Sana kucak dolusu masallarla geldim. Yüzüme bak ne olur."
Sesine ağacın garantisine uzanmış bir kedi, uykulu gözlerini zorla açıp miyavlayarak cevap verdi.
Neden sonra yerde yarısı içilmiş, henüz sönmemiş ve üzerinde kırmızı ruj izi olan bir sigara gördü. Eline aldı ve gülümseyerek kendi kendine söylendi:
"İzler henüz sıcak, fazla uzağa gitmiş olamaz."
***
Banktan kalkıp sonunda denize inen sokakta aylak aylak yürümeye başladı. Bir iz arıyordu, bir koku; burnu bir av köpeğininkinin hassasiyetinde.
Gözlerini kapattı, sokakta geçmişten kalan sesleri duymaya çalıştı.
Bir orospu arkadaşına küfrediyordu, bir ayyaşın naralarını duydu, serserilerin it gibi ulumaları ve Kadının yürürken topukluların bıraktığı sesleri.
"Doğru iz üzerindeyim" diye düşündü.
Sesler kesildi bir anda, bir çakmağın çakarken çıkardığı ses, sigaranın ilk nefesinde tütünlerin yanmasıyla oluşan o çıtırdı ve havaya üflenen dumanın Kadına özgü sesi. Yakındaydı belki.
Gözlerini açtı, az ötesinde duran sigara izmaritini gördü, gülümsedi.
Kaçan kovalanıyordu şu an. Sadistçe bir oyundu bu belki. Av, avcının kendisini bulması için izlerini bırakmaktan zevk alırken, avcı avına ulaşmakta acele etmeden bu oyundan keyif almaya bakıyordu.
Dişlerinin kamaştığını hissetti. Dişlerinin Kadının etine geçeceği anı düşününce sabırsızlanmaya başladı.
Burnuyla havayı bir kez daha kokları. Dişiyi takip eden bir erkek kediymişçesine kadınlık kokusunu seçti havadan. Pençelerini çıkarttı hafifçe ve yüzünde muzip bir gülümseme Adamın.
Sokağın sonuna varmadan ufak bir motel gördü:
"Oyunun sonuna yaklaşıyoruz Kadın" diye fısıldadı, "Bu gece kanlı geçecek".
***
Ekrana bakıp yazdıklarını okudu, kahvesinden bir yudum aldı, gülümsedi.
"Masallar" diye mırıldandı, "Masallar Kadın".
Her bir masalın mutlu biten sonu yoktu, gökten üç elma düşmezdi her faninin başına ve saraylarda kırk gün kırk gece düğünleri olmazdı.
Seninle sonu mutlu biten masalları değil, sonu olmayanları, içinde kan, içinde ıslaklık geçenleri seviyordum.
Har masalın sonuna kıvrıla kıvrıla giderken çatışmayı, anlaşmayı, bu yolu yürümeyi seviyordum.
Masallar hayatın varlığından sonsuza doğru uzanan bir köprü, Adem'in Havva'ya yakarışı gibiydi:
Kadın;
Ey Tanrının lütfu !
Ey kaburga kemiğim !
Ey hiçliğim, herşeyim...
Sonu olmayan masalları seviyorduk ve ağzımıza bulaşmış bir parça suyumuzu.
Ne yarısı kalmış sigara, ne topuklularının çıkardığı sesler ne de rüzgara karışan kokun.
Sonu gelmeden merakla biten bir masal.
Ben anlatan oldum, sen gözleri uyku alemine dalarken dinleyen.
*A'nın Hikayesi aynı zamanda Murathan Mungan'ın "Üç Aynalı Kırk Oda" isimli kitabındaki bir hikaye olup post'la başlık haricinde bir benzeşmesi yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bir göz atayım hele neler neler yazmışsın