Batı Anadoluda küçük bir şehir; hava ayaza kesmiş.
Uzanıp giden ıslak parke taşlarında, ahmakıslatan altında yürüyen iki sevgiliydik seninle.
Elin buldu elimi, sıkıca; kenetlendi parmaklarımız. Üşümüştün Se'vgilim.
Yüzümü çevirdim sana, nedensizce gülüyordun gözlerim gözlerine değdiğinde. Belki de bu kendimizi söylediğimiz koca bir yalandı, biliyorduk ahmakça gülümsememizin nedenini ahmakıslatan altında ıslak iki aşıkken.
Ufak adımların benimkilere yetişemezken sanki seni peşim sıra sürükler gibi yürüyordum.
"Üşüyorum" dedin utangaç bir sesle. Kollarımla sardım seni, alnını öptüm.
Havanın soğuğu, insan tenini bir bıçak gibi kesip acı verirken acıya dayanmaktı erkekliğin şartı ve ben yanında daha bir erkek oluyordum.
Avucun avucumda daha da kaybolurken, ruhun daha da işliyordu bana.
ve ben sana bir kez daha aşık oluyordum.
...
Ahmakıslatan altında parke taşların üzerinde hayatımın sonsuz yolunda yürüyor gibiydim seninle.
ve o anda rengindi; turuncu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bir göz atayım hele neler neler yazmışsın