Aydınlık, sadece mumların cılız ışıklarında görebildiklerimiz.
Hani görmesekte, hani beş duyumuz bunu algılamaktan fersahlarca uzak olsa da her yan beyaz.
Duvarlar, tavan ve yerler.
Ortada bir yatak; yatak beyaz ve çarşafta.
Üzerinde Sen ve Ben; dizlerimizin üzerine oturmuşuz ve yüzyüzeyiz...
O gece, o saat, o dakika ve o an, şehvani hiçbir şey yok dünyada.
Dünya tenden ve zevkten arınmış; dünya beyaz.
Nefes sesi var oda da, nefeslerin sesi. Gözlerim dikilmiş gözlerine. Konuşmuyor iki beden, konuşmuyor Kays ve Leyla. Kelimeler sanki yaratılmamış...
Nefes sesi var oda da, nefeslerin sesi. Gözlerim dikilmiş gözlerine. Konuşmuyor iki beden, konuşmuyor Kays ve Leyla. Kelimeler sanki yaratılmamış...
Parmaklarım gidiyor saçlarına. "Sen; ahh benim kaburga kemiğim, ahh benim sol yanımın boşluğu".
Sol elim çeneni kavrıyor hafifçe ve kaldırıyorum başını biraz.
Dudağının tam kenarına, evet tam kenarına konduruyorum dudağımı.
"Ab-ı Hayatım, hoşgeldin hanene".
Ve elin dokunuyor saçlarıma. Dudaklarından dökülüyor cümleler:
"Yüzyıl süren yanlızlığım, efendim, kölem. Hoşgeldim hanene"
Ve sarıp sarmalıyor birbirini, iki tenden arınmış ruh, iki Cennet sürgünü...
Hayat o anda başlıyor, hayat o anda bitiyor.
İki ruh yanıyor, eriyor, kül oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bir göz atayım hele neler neler yazmışsın