Küçük kedim, sırnaşık kedim...
Bembeyaz bir yatakta koynuma girmeyi ne de çok seversin sen. Kokumu takiple başlayan serüvenin kollarımın arasında himayeme gelinceye kadar ne de uzun ne de yorucudur. Ki bundandır başını omzuma koyar koymaz uyku mırıldanmaların.
Küçük kedim, sırnaşık kedim...
Okşanmayı ne de çok seversin sen. Hatların keşfedilsin istersin, belin, omzun ve elmacık kemiklerin. Yatağa yüzüstü uzanman seni keşfetmeme izindir belki de, ki bundan ötürü gözlerini gülerek kocaman açıp beklersin her yüzüstü uzanışında.
Küçük kedim, sırnaşık kedim...
Ne çok dişisin sen. Kadınlığını her okşadığımda ne de güzel titrersin. Gözlerin kapanır, yüzün güler. "Bakma dersin böyleyken bana, bakma komik göründüğümün farkındayım". Oysa yüzün ne güzel, yüzün ne kadın, yüzün ne dişi, yüzün ne kısraktır bir bilsen. Elime bulaşan suyunu tatmamı büyülenmiş gibi seyredersin de bilirsin, aslında suyunu senin parmaklarından tatmayı sevdiğimi. Tırnakların çıkar yuvalarından; sırtıma, etime geçirirsin. Kanımın süzülmesi ne de lezzetlidir bir bilsen; lezzetli, tıpkı suyun gibi...Göğsün inip kalkar, göğsün şişer, nefeslerin sık ve ağzında ayıp kelimeler. Elim teninde, elim kuytunda, gizlinde, elim hafif tüylü kadınlığında dolaşırken ne de masumsundur; aklımda tek soru:"Şeytan bunun neresinde ?" Hani hiçbir kedi ehlileşmez ya, hani hep biraz vahşidir hepsi; senin de en vahşi anındır etinin en ateş aldığı zaman. İnlersin, titrersin ve etim ve ellerim tırnak içinde. Küçük kedim şimdi biraz ıslak, küçük kedim şimdi kadın..
Küçük kedim, sırnaşık kedim...
Ne de ıslaksın sen.
Seninle sevişmek birazda masal tadında olsa gerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bir göz atayım hele neler neler yazmışsın