Herşey bir rüyayla başladı.
Kurgu o kadar mükemmeldi ki...
Yanına gittiğim ilk kişi "İyi adamdı rahmetli" diyordu. Kafamda bir dolu soru işaretiyle bir başkasının yanına gittim. Uzun uzun konuştuk. "Severdim kendisini" dedi. "Genç yaşta gitti rahmetli".
Yapbozun parçaları gibi her konuştuğumdan bir parça topluyor ve sonuca ulaşmaya çabalıyordum.
Tabutu musalla taşına koydular, peşisıra bir kalabalık.
"Nasıl bilirdiniz ?" diye sordu imam, hep bir ağızdan "iyi bilirdik" dedik. Kimdi, neyin nesiydi bilmiyordum aslında. Tek bildiğim eğer cenazesindeysem bir yakınım olduğu gerçeğiydi ve yakınımsa "iyi" bileceğim kadar iltimas hakkı vardı.
Tabut omuzlarda taşınırken konuşmalara kulak kabartmaya çalıştım.
"İyi çocuktu Pantolon Balığı diyordu birisi".
"Nasıl lan ?" dedim. Şaka yapmıyordu adam, ciddiydi. Sonra tüm konuşmalar -sesler yükselerek- kulağıma çalınmaya başladı. Ölmüştüm ve tabutumun peşisıra yürüyordum. Dokunmaya, konuşmaya çalıştığım kimse beni görmüyor ve duymuyordu.
Mezara koydular, biraz toprak vesaire.
İnsanlar dağılırken derin bir nefes çekerek uyandım.
Part II
Sıradan bir günde sıradan bir dalış olacağını düşünmüştüm oysa ki.
Dalış elbisesi, patik, eldiven, maske vs vs vs...Tümünü kuşanıp salıverdim kendimi denize.
Umduğumun aksine görüş iyi değildi. Nefeslenip aşağı iniyor ve etrafımı inceliyorken bir karaltı belirdi ilkin. büyüdü ve büyüdü. Aramızda 2 metrelik bir mesafe kalınca ne olduğunu idrak ettim: Köpekbalığı.
Korkmadım !
(Korkulacak birşey de yoktu üstelik. İşim gereği yabancı olmadığım bir canlı ve bizim denizlerimizde insana ilişecek bir türü de yok. Üstelik sonraki iki dalışımda, daha net bir görüşün olduğu zaman, arkadaşla yine burun buruna geldik.)
Mesela korkmak, çekinmek değildi. Ama bir dişiyle bile kan kaybından öldürecek bir canlı ile dipdibe olmak.
Çağrışım gecikmedi bünyemde: Ölüm. Dibimde kol geziyordu.
Part III
Arabayla sakince ilerliyordum. İlkin yol kenarındaki bir adamın "yavaşla" anlamında el kol hareketi yaptığını görüp önemsemedim. Sonrasında yolun benim bulunduğum kesiminde araç yoğunluğu arttı ve bingo.
Önümdeki araçlardan dolayı neredeyse durmak zorunda kaldığım noktada, yolun karşı kenarında kalabalık. Yolda ise ne olduğunu çözemediğim birşey ve bolca kan.
Çözmem birkaç saniyemi aldı, polis yerdeki o şeyin ayaklarından tutup kenara doğru çekerken.
Yarım bir adam ve diğer yarısı paramparça asfaltın üzerinde.
Sahne fazlasıyla ağırdı...
Ve çağrışım gecikmedi...
Ölüm...
Ölümden korkan bir adam değilim, nihayetinde birgün olacak. Ama bu düşüncenin bir süredir kafamda olması, attığım her adımda benimle yürümesi fazlasıyla bunaltıcı.
Havalardandır belki, belki de yaş'lanıyoruzdur gün be gün...