10 Ekim 2012 Çarşamba

Bilirim...

Bilirim...
Şiir sevmezsin, mum ışığı ve ay ışığıda.
Otur sevdiğim yanıbaşıma. Başın olması gerektiği yere, göğsümün sol yanına yaslansın.
Ciğerlerim dolu dolu sen olsun ve aldığın nefes ben kokayım.
Sevmezsin şiirleri ve belki şairleri de. Ama otur kadınım; sana bugün biraz Nazım okuyayım:

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

2 yorum:

  1. Ne gerek gül suyu nede gümüş leğen,
    Ne ister can buzlu şerbet nede ketenli sofralar...
    Ruh istemiş aramış ve bulmuş dahasına ne gerek var,
    Sen sevdiğinin başını al olması gereken yere koy.
    Sadece sarıp sarmala...
    Fazlasına ne gerek var.

    YanıtlaSil
  2. O ki sevdiğim.
    Niceleri, nicelerinden sonra bulduğum.
    Can ayrı olabilir, ten ayrı.
    Ya ruh ?
    Yeter mi hiçbir güç ruhları da ayırmaya ?
    Bu denli sevmişim ya,
    Bırak gümüş leğeni, canım O'nun olsun...

    YanıtlaSil

Bir göz atayım hele neler neler yazmışsın