Arçibıl, olum nerelerde takıldın kaldın yine ?
Arçibıl: Abicim bakıyorum öyle, içim çekile çekile.
Neye bakıyorsun olum ? Manyak mısın ? Hadi toparlan çabuk geç kalıyoruz.
Arçibıl: Buna be abi. Herşey ne kadar gerçekti oysa.
Ne yalan söyleyeyim, bu kez ben bile inanır gibi oldum. Neyse hadi çok takılma öyle şeylere. Unutma biz yoktuk zaten, her şey sanrılarımızdan ibaret. Geçmiş hayatlar yok, koku yok, O yok.
Arçibıl: Biliyorum abicim, bu kez biliyorum. Özür dilerim, benim suçum. Hani olur zannetmiştim.
Senin kafanı sikmek lazım Arçibıl, kafanı dağıtmak lazım. Ulan sana kaç kez söyleyeceğim, kaç kez toparlayacağım daha seni. Hadi toparlan bir yandan, fazla zamanımız kalmadı.
Arçibıl: Abicim diyecek bir şeyim yok bu kez sana. Pişmanım desem, affetsen.
Bu kez sana kızmıyorum. Seni azat ediyorum üstelik. Artık özgürsün, dilediğin yere git.
Arçibıl: Abicim yapma, yalvarırım yapma. Bak söz hep senin sözünü dinleyeceğim artık.
Artık uşak falan değilsin. Sadece dostumsun, yegane içsesim, hayat yoldaşım. Gözlerin buğulanmasın. Hadi hızlı ol.
Arçibıl: Abi be, yine konar mıyız bir yerlere. Yine güler miyiz ?
Bilmiyorum dostum. Artık ne yaparız bilmiyorum. Bildiğim tek şey bir an önce göçe başlamamız lazım.
Arçibıl: Abi ben toplandım. Hazır mısın ?
Dur dur, şu son cümleleri atıyorum sırt çantama. Sonra yola çıkabiliriz.
...
Hadi bakalım, ben tamamım.
Arçibıl: Abi son kez şöyle bir kolaçan mı etsek arkamızı ?
Arkana dönüp bakmak yok dostum, dönersen mutlaka sana dokunacak bir şeyler bulacaksın.
Göçümüze başlayalım, hayatımıza karanlık gelmek üzere...